tag:blogger.com,1999:blog-47884133581600247412024-02-22T09:25:29.105-08:00Akademi HaberHiç kimse ile göbek bağı, dirsek teması olmayan, dünyanın en özgür haber sitesi...Akademi Haberhttp://www.blogger.com/profile/06381921208662181779noreply@blogger.comBlogger9125tag:blogger.com,1999:blog-4788413358160024741.post-67604501871722516002012-02-21T04:43:00.000-08:002012-02-21T04:43:01.921-08:00KOBAY TÜRKLER ! Şişli Etfal Hastanesi Beyninde Çip Tespit Etti<span class="Apple-style-span" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px;"></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; position: relative; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUdeSsjI9Gbst_ROtwi4MCJsR60APkjjUebt-PyZRqesz6FWjnliLUXGgQkMrEDuoDJ6pNR-jXKCH_-dKHrwE3a1CeL1LsvIibIUqyYmhlqC2mtjstuVHYAnZV4EYzIj70CgpkasugH_w/s1600/KOBAY+T%C3%9CRKLER+!+%C5%9Ei%C5%9Fli+Etfal+Hastanesi+Beyninde+%C3%87ip+Tespit+Etti+zihin+kontrol.jpg" imageanchor="1" style="color: #32aaff; margin-left: auto; margin-right: auto; text-decoration: underline;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUdeSsjI9Gbst_ROtwi4MCJsR60APkjjUebt-PyZRqesz6FWjnliLUXGgQkMrEDuoDJ6pNR-jXKCH_-dKHrwE3a1CeL1LsvIibIUqyYmhlqC2mtjstuVHYAnZV4EYzIj70CgpkasugH_w/s640/KOBAY+T%C3%9CRKLER+!+%C5%9Ei%C5%9Fli+Etfal+Hastanesi+Beyninde+%C3%87ip+Tespit+Etti+zihin+kontrol.jpg" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; position: relative;" width="564" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="font-size: 12px; text-align: center;">KOBAY TÜRKLER ! Şişli Etfal Hastanesi Beyninde Çip Tespit Etti zihin kontrol</td></tr>
</tbody></table><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br />
</span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Batılı ülkelerde yaşayan ve hapishaneye düşen bir çok Türk, devlet kurumlarınca çeşitli testlerde kobay olarak kullanılıyor.<br />
<br />
<b>-Beyinler kontrol altına alınıyor</b><br />
<br />
Ömer Özkaya’nın kaleme aldığı “<b>CIA Belgelerine Göre Zihin Kontrolü</b>” kitabında, uzun süre İsveç’te yaşayan bir Türk vatandaşına İsveç polisi tarafından uygulanan “kobay muamelesi” teferruatlıca anlatılıyor. Özellikle Batı gizli servisleri, hükümetlerin kontrolünde yürütülen “insana tam hakim olma” projesini bütün acımasızlığı ile denemeye başladılar. Bu projede baş kobaylar arasında Asya kıtası vatandaşları ile özellikle Türkler geliyor. -İşte çok çarpıcı bir örnek<br />
<br />
İbrahim Ariç uzun yıllar Almanya’da yaşamış. Çocukluk ve gençlik yılları Almanya’da geçmiş. Ancak Almanya’da kaldığı süre içinde kamu memurları tarafından işkencelere ve tıbbi deneylere tâbi tutulmuş. Haksız yere cezaevine atılmış. Cezaevinde de yoğun şekilde deneyler geçmiş başından. Diyor ki Ariç: <b>“Sürekli olarak bilmediğim gerekçelerle çeşitli ilaç ve deney uygulamalarına tâbi tutuldum. Hastanelerde zoraki ilaç denemelerine tâbi tutulduğuma ilişkin belgeler, bulgular, tarafımdan tevsik edilmiş olup arşivlenmiş şekilde hazırdır.”</b><br />
<br />
Ömer Özkaya’nın kaleme aldığı “CIA Belgelerine Göre Zihin Kontrolü” kitabında, insanların kobay olarak kullanılması ile ilgili ilginç örnekler vardı.<br />
<br />
Özkaya, kitabında uzun süre İsveç’te yaşayan bir Türk vatandaşına İsveç polisi tarafından uygulanan <b>“kobay muamelesini</b>” de teferruatlıca anlatmıştı.<br />
<br />
Sürekli olarak gelişen teknoloji ve elektronik çağın baş döndürücü hızla yeni buluşlar ortaya koyması, “bu yeniliklerin” insanlar üzerinde denenmesi fikrini de beraberinde getirdi.<br />
<br />
Özellikle Batı gizli servisleri, hükümetlerin kontrolünde yürütülen “insana tam hakim olma” projesini bütün acımasızlığı ile denemeye başladılar.<br />
<br />
Bu projede baş kobaylar Asya kıtası vatandaşları ve özellikle Türkler.<br />
<br />
İbrahim Ariç’in başından geçenleri “<b>belgeleriyle birlikte</b>” öğrenmemiş olsaydım, belki de konunun ciddiyetini ben de fark etmeyecektim.<br />
<br />
İbrahim Ariç uzun yıllar Almanya’da yaşamış. Çocukluk ve gençlik yılları Almanya’da geçmiş. Ancak Almanya’da kaldığı süre içinde kamu memurları tarafından işkencelere ve tıbbi deneylere tâbi tutulmuş.<br />
<br />
Haksız yere cezaevine atılmış. Cezaevinde de yoğun şekilde deneyler geçmiş başından.<br />
<br />
Diyor ki Ariç: “Sürekli olarak bilmediğim gerekçelerle çeşitli ilaç ve deney uygulamalarına tâbi tutuldum. Hastanelerde zoraki ilaç denemelerine tâbi tutulduğuma ilişkin belgeler, bulgular, tarafımdan tevsik edilmiş olup arşivlenmiş şekilde hazırdır.”<br />
<br />
İbrahim Ariç’i kobay olarak kullanan Almanlar, daha sonra onun işe yaramayacak hale geldiğini düşünerek 30.09.2004 tarihinde Türkiye’ye iade ederler.<br />
<br />
Ariç başından geçen insanlık dışı olayları belgelemek için yoğun bir mücadeleye başlar Türkiye’de.<br />
<br />
Bu mücadele sonunda onu şok eden bir belge Şişli Etfal Hastanesi’nden gelir.<br />
<br />
<b>Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çektirdiği MR’da, beyninde bir sinyal odağı olduğu tespit edilir.</b></span><br />
<a href="" name="more"></a><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br />
Yanlış duymadınız, Almanlar kobay olarak kullandığı İbrahim Ariç’in kafasının içine “sinyal odağı” yerleştirmişlerdir.<br />
<br />
<b>Hastanenin bu konudaki raporu şöyledir:</b></span><br />
<br />
<div><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br />
“539955 dosya nolu, 753937 protokol nolu 18.11.2004 müracaat 25.11.2004 netice tarihli Kranium MR incelemesinde, sol frontal bölgede, subkortikal ak maddede T2 ve Flair sekanslarda hiperinteks karakterde patolojik sinyal odağı mevcuttur. Kortikal sulkus genişlikleri normal izlenmiştir.”<br />
<br />
İnsanların kafalarının içine, vücutlarının değişik bölgelerine mikroçipler yerleştirerek, insanı her yerde takip etme, kontrol altında tutma gibi projelerin uzun zamandan beri denenmekte olduğunu biliyoruz.<br />
<br />
Nitekim İbahim Ariç de bu projede kobay olarak kullanılmış, kafasının içine bu kobaylık döneminde “<b>sinyal odağı</b>” yerleştirilmiş.<br />
<br />
Tabii bunlar iddia! Ama hastane raporuyla belgelenmiş iddia.<br />
<br />
Bütün bunlar doğru ise, Avrupa’nın değişik ülkelerinde yaşayan Türkler için çok ciddi tehlikeler var demektir.<br />
<br />
İsveç ve Almanya örneğinde olduğu gibi çeşitli sebeplerden dolayı cezaevine düşen Türkler, burada değişik deneylere tâbi tutuluyor, kobay olarak kullanılıyorsa çok vahim bir durum var demektir.<br />
<br />
Belki de Avrupa’nın değişik ülkelerinde, Batı ülkelerinin “teknolojik–istihbarat” amaçlı deneylerine tâbi tutulmuş ama bunu açıklayamayan, ruhi yönden çöküntüye uğratılmış binlerce insanımız bulunmaktadır. Avrupa Birliği’ne girmeye hazırlanan Türkiye için, birliğin kölelik olduğunu biliyorduk ama işin içinde “kobaylık” olduğunu tahmin bile edemezdik.<br />
<br />
Türkiye bu vahim olaylara dur demezse, Türkiye’yi güçsüz gören Batı ülkeleri daha pek çok gencimizi kobay olarak kullanacak. </span><a href="http://arsiv.yenimesaj.com.tr/index.php?haberno=5000458&tarih=2005-01-14" style="color: #336699; text-decoration: none;">http://arsiv.yenimesaj.com.tr/index.php?haberno=5000458&tarih=2005-01-14</a><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br />
Aytıntılı Bilgi İçin Lütfen Tıklayın: <a href="http://elektromanyetiksavas.blogspot.com/" style="color: #336699; text-decoration: none;">http://elektromanyetiksavas.blogspot.com/</a></span></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4788413358160024741.post-69022118366533200042012-02-21T04:38:00.001-08:002012-02-21T04:38:52.994-08:00İstenilen kişi biyonik bir robota dönüştürülebiliyor. İnsanların zihinleri, düşünceleri, duyguları, rüyaları ve hareketleri kontrol edilebiliyor<span class="Apple-style-span" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px;"></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; position: relative; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-d2kcqMI6dMU/T0IvqtBhBCI/AAAAAAAACks/MlADczRFQ6E/s1600/%C4%B0stenilen+ki%C5%9Fi+biyonik+bir+robota+d%C3%B6n%C3%BC%C5%9Ft%C3%BCr%C3%BClebiliyor.+%C4%B0nsanlar%C4%B1n+zihinleri,+d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnceleri,+duygular%C4%B1,+r%C3%BCyalar%C4%B1+ve+hareketleri+kontrol+edilebiliyor..jpg" imageanchor="1" style="color: #32aaff; margin-left: auto; margin-right: auto; text-decoration: underline;"><img border="0" height="640" src="http://1.bp.blogspot.com/-d2kcqMI6dMU/T0IvqtBhBCI/AAAAAAAACks/MlADczRFQ6E/s640/%C4%B0stenilen+ki%C5%9Fi+biyonik+bir+robota+d%C3%B6n%C3%BC%C5%9Ft%C3%BCr%C3%BClebiliyor.+%C4%B0nsanlar%C4%B1n+zihinleri,+d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnceleri,+duygular%C4%B1,+r%C3%BCyalar%C4%B1+ve+hareketleri+kontrol+edilebiliyor..jpg" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; position: relative;" width="564" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="font-size: 12px;">İstenilen kişi biyonik bir robota dönüştürülebiliyor. İnsanların zihinleri, düşünceleri, duyguları, rüyaları ve hareketleri kontrol edilebiliyor. Zihin kontrolü</td></tr>
</tbody></table><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br />
<br />
<b><span style="color: #990000;">Alanı insan zihinleri olan savaş!</span></b><br />
<br />
9/11 saldırıları bugüne kadar kullanılan; ancak açıklanmayan bir kısım bilimsel tekniklerin de birer birer açıklanmasına yol açıyor. Bugüne kadar “<b>komplo teorisi</b>” olarak adlandırdığımız bir kısım teknikler artık terör hareketlerinin önceden haber alınabilmesi amacıyla kamuya açık alanlarda da kullanılmaya başlandı!<br />
<br />
Washington Times’ın dünkü nüshasında havaalanlarına yerleştirilecek güvenlik tarayıcılarıyla yolcuların beyinlerinin okunacağı ve teröristlerin bu şekilde deşifre edileceği belirtiliyor. Sistem şöyle işleyecek:<br />
<br />
Sistem, beyin dalgalarını ve kalp atış ritimlerini alacak, analiz edecek ve böylece tehdit olabilecek yolcular ortaya çıkarılacak.<br />
<br />
Bu haberi okuyunca beyin dalgalarım otomatik olarak Aydoğan Vatandaş adına kilitlendi. Onun bu konularda yazdığı kitaplara Türk halkının ilgisi çok yüksek. Özellikle <b>“Agharta– Elektromanyetik savaş başladı”</b> (Timaş Yayınları) adlı kitabı altı baskı yaptı. Bu kitap 11 Eylül saldırılarından önce yazılmıştı. Ama yayınlanması 11 Eylül saldırısından bir hafta sonraya tekabül etti.<br />
<br />
Bir kere beyin dalgalarının frekanslarının da tıpkı parmak izleri gibi her insanda farklı olduğu ve birbirine asla benzemediğini, bunun da işleri çok kolaylaştırdığını belirtelim. Beyin dalgalarının görüntü haline dönüştürülmesi ile insanların ne düşündüğünü görme çabası bu tekniğin varacağı son nokta.<br />
<br />
Yalnız bu sistem sadece terör eylemlerini ortaya çıkarmak için değil, bizzat teröre de hizmet edebilme potansiyelini taşıyor. Hatta 11 Eylül saldırılarının beyin kontrolü yoluyla yapıldığı bile iddia ediliyor.<br />
<br />
Bize çok uçuk geliyor; ama bu konudaki çalışmalar her geçen gün hayatımıza daha fazla girmeye başladı. Tehlikesi şu: Elektromanyetik dalgalar gönderilerek insanlara rüya gördürülebiliyor, olmayan bir şey varmış gibi hayal gördürülebiliyor, sanal bir kısım görüntüler sürekli insan beynine gönderilebiliyor ve insan istem dışı bir kısım eylemlere yönlendirilebiliyor vs.</span><br />
<a href="" name="more"></a><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br />
İBDA–C lideri Salih Mirzabeyoğlu, DGM’de kendisine elektromanyetik dalgaların kullanımı ile beyin kontrolü operasyonu yapıldığını iddia etmişti!<br />
<br />
Bu proje, dünyada elektrik taşıyan her şeyin çevresinde bir manyetik alan olduğu ve bu alanların elektromanyetik dalgalar yaydığı teorisine dayanıyor. NSA, geliştirdiği elektronik aygıtlar ve ajanları sayesinde her insanda farklı olan ve 3–50 Hertz arasında değişen dalga boyutunu tespit edebiliyor. Hedef kişinin yaydığı elektromanyetik dalga boyutları tespit edildikten sonra bu veri NSA’nın bilgisayarlarına veriliyor ve bu bilgisayarlar ve uydular aracılığı ile o kişi 24 saat izleniyor. O kişi tam bir denetim altına alınıyor, yönlendirilebiliyor, düşünceleri okunabiliyor. Konuşmaları dinlenebiliyor, gördükleri seyredilebiliyor, sadece onun duyabileceği sesler yayınlanabiliyor, sadece onun görebileceği görüntüler gösteriliyor, ona her türlü bedeni acı verilebiliyor. Yani kişi NSA’nın canlı bir robotu haline getiriliyor. </span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br />
</span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Bu robot söz dinlemezse karşılığını, her türlü bedeni acı çektirilerek ödüyor. Bu işkenceciler, bizimkiler gibi ‘as Filistin askısına, çevir manyetoyu, sık tazyikli suyu, yatır falakaya, sok copu’ gibi gürültülü patırtılı, zahmetli külfetli olarak yapmıyor, sadece önlerindeki bilgisayarın tuşlarına dokunarak bunu yapıyor. Dokunuyorlar tuşa, hafıza kaybı ve davranış bozuklukları oluşuyor. Dokunuyorlar, göz kapaklarında ani ve şiddetli kaşınmalar oluşuyor. Dokunuyorlar, duyulan sesin yönü, şiddeti ve içeriği değişiyor. Solunum yollarını denetleyerek konuşmanızı bozuyorlar. Genital bölgede kaşınma, beklenmedik orgazm veya yoğun acı hasıl ediyorlar. Rüyalarınızı denetliyorlar. Birkaç dakika boyunca ayak parmaklarını istem dışı olarak 90 derece döndürebiliyorlar.<br />
<br />
Aslında bu çalışmalar yeni değil. 50 yıl öncesine dayanıyor. 1996 yılında yayımlanan “Beyin Kontrolü ve Tanımlanamayan Gizli Hükümetler” adlı kitabında Daniel Brandt, bir insana hipnozla bir cinayet işletilebileceğini iddia ediyor. Bazı uyuşturucu maddeler de insanların beyinlerinin kontrol altına alınmasında kullanılabiliyor.<br />
<br />
New York Times gazetesinin l6 Temmuz l977 sayısında şöyle bir haber yayınlandı: <b>“ABD, insanlığın esir edilebileceği görünmez silahlar geliştiriyor.”</b><br />
<br />
CIA, psikolojik silah stoklarını, psişik silahların değişik tiplerini geliştirmeyi başararak artırdı. Şimdi bu kabiliyetleriyle yeni tip bir harbe girişmesi mümkündür. Bu harp görünmez, muharebe sahası ise insan zihinleridir!<br />
<br />
Bu yazının uçuk kaçık bir yazı olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz!</span><br />
<br />
<div align="right" style="background-color: white; font-family: verdana; font-size: 10pt;"><i><span style="font-size: xx-small;"><br />
Nuh Gönültaş<br />
Gazeteci-Yazar<br />
19.08.2002</span></i></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4788413358160024741.post-73228158985832565472012-02-21T04:25:00.001-08:002012-02-21T04:37:21.170-08:00Üç Kıtanın Son Hükümdarı: Sultan II. Abdülhamid Han (Belgesel video)<span class="Apple-style-span" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px;"></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; position: relative; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihu620xfYpO5FZtO-r9v3lHJTLlRYEn2DbNt-mdBBo-WJK8qer-k2QkPwbc0TbLjZeH24MdhX5eIOVCMxT_rcbzf2RseSwSt2wq71so1_HRs9wBI5KOVhWwNkyJxV5_jMbqBI3zzD93NA/s1600/%C3%9C%C3%A7+K%C4%B1tan%C4%B1n+Son+H%C3%BCk%C3%BCmdar%C4%B1+Sultan+II.+Abd%C3%BClhamid+Han+belgesel+video.jpg" imageanchor="1" style="color: #336699; margin-left: auto; margin-right: auto; text-decoration: none;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihu620xfYpO5FZtO-r9v3lHJTLlRYEn2DbNt-mdBBo-WJK8qer-k2QkPwbc0TbLjZeH24MdhX5eIOVCMxT_rcbzf2RseSwSt2wq71so1_HRs9wBI5KOVhWwNkyJxV5_jMbqBI3zzD93NA/s640/%C3%9C%C3%A7+K%C4%B1tan%C4%B1n+Son+H%C3%BCk%C3%BCmdar%C4%B1+Sultan+II.+Abd%C3%BClhamid+Han+belgesel+video.jpg" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; position: relative;" width="564" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="font-size: 12px;"><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Üç Kıtanın Son Hükümdarı: Sultan II. Abdülhamid Han (Belgesel video)</span></td></tr>
</tbody></table><br />
<br />
<br />
<b>1. Bölüm</b> <iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="http://www.youtube.com/embed/vrWUNE13GzA" width="640"></iframe><br />
<b></b><br />
<a href="http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=4788413358160024741&postID=7322815898583256547" name="more"></a><b><br />
<br />
2. Bölüm</b> <iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="http://www.youtube.com/embed/y-sn46u8EP4" width="640"></iframe><br />
<b><br />
<br />
<br />
3. Bölüm</b> <iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="http://www.youtube.com/embed/b0flGtvF1TA" width="480"></iframe><br />
<b><br />
<br />
4. Bölüm</b> <iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="http://www.youtube.com/embed/u_tfXF0YKAM" width="480"></iframe><br />
<b><br />
<br />
5. Bölüm</b><br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="http://www.youtube.com/embed/VDF2NxSP-h4" width="480"></iframe><br />
<b><br />
<br />
6. Bölüm</b> <iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="http://www.youtube.com/embed/cklJ4mexdrQ" width="480"></iframe><br />
<div style="clear: both;"></div><div id="lws_0"><div class="linkwithin_outer" style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; clear: both; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;"><div class="linkwithin_inner" style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; width: 477px;"><div class="linkwithin_text" id="linkwithin_text_0" style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-weight: bold; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 5px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 20px; text-align: left;">Bunlar da ilginizi çekebilir:</div></div></div></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4788413358160024741.post-44204457291451343842012-02-21T04:21:00.000-08:002012-02-21T04:29:51.958-08:00Ve... Venüs'te de hayat olduğu itiraf edildi. Uzayda hayat var...<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; position: relative; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><span style="color: #999999; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 22px;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-sGtPHLQ4I38/Tx6pCtVR7vI/AAAAAAAAB2Q/C8oLALOmlb4/s1600/ve...+Ven%25C3%25BCs%2527te+de+Ya%25C5%259Fam+Oldu%25C4%259Fu+%25C4%25B0tiraf+Edildi+uzayda+hayat+var+m%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="color: #32aaff; margin-left: auto; margin-right: auto; text-decoration: underline;"><img border="0" height="640" src="http://2.bp.blogspot.com/-sGtPHLQ4I38/Tx6pCtVR7vI/AAAAAAAAB2Q/C8oLALOmlb4/s640/ve...+Ven%25C3%25BCs%2527te+de+Ya%25C5%259Fam+Oldu%25C4%259Fu+%25C4%25B0tiraf+Edildi+uzayda+hayat+var+m%25C4%25B1.jpg" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; position: relative;" width="564" /></a></span></span></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="font-size: 12px; text-align: center;"><span style="color: #999999; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 22px;">Ve... Venüs'te de hayat olduğu itiraf edildi. Uzayda hayat var...</span></span></td></tr>
</tbody></table><br />
<span style="color: #999999; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 22px;"><br />
</span></span><br />
<div class="post-body entry-content" id="post-body-7823792223832814269" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 1.4; position: relative; width: 618px;"><span id="contextual" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: white; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; color: #303030; font-family: verdana; font-size: 12px; line-height: 18px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: left; vertical-align: baseline;">Rusya Bilimler Akademisi Uzay Araştırmaları Enstitüsü'nde görevli bilimadamı Leonid Kasnfomaliti'nin Venüs'te canlı varlıklar olabileceğini iddia etti. Rus bilim adamı Astronomiçeski Vestnik (Astronomik Haberler) dergisinde yayınladığı makalesinde eski Sovyet uzay araştırmalarında elde edilen fotoğrafları incelediğini ve Venüs'te canlı varlıkların olabileceğini savundu.<br />
<br />
Venera-13 ve Venera-14 isimli Sovyet uzay araçlarının 1980'li yıllarda çektiği eski fotoğrafları inceleyen bilim adamı Ksanfomaliti, <b>"Yarım metre yüksekliğinde ortaya çıkan, değişen veya kaybolan nesneler tespit edildi. Rastgele ortaya çıkan şekilleri de izah etmek <adklik id="adklik1">çok</adklik> zor"</b>dedi. Rus bilim adamına göre fotoğraflarda disk şeklinde hareketli bir cisim, ayrıca siyah bez parçasına benzeyen nesneler ve bir de akrep şeklinde bir canlı varlık görülüyor.<br />
<a href="http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=4788413358160024741&postID=6669417039095865587" name="more"></a><br />
Rus basınına göre, bilim adamı Ksanfomaliti Venüs'le ilgili uzay araştırmalarının en <adklik id="adklik2">önemli</adklik> uzmanlarından biri sayılıyor.<br />
<br />
Venüs yüzeyinde 464 santigrat Celcius sıcaklığın olduğuna değinen bilim adamları <adklik id="adklik1003">daha önce</adklik> <adklik id="adklik1005">yaşam</adklik> izine rastlamamıştı. <adklik id="adklik6">Ancak</adklik> batılı bilim adamlarının yaptıkları incelemelerde Venüs atmosferinde şimşeklerin çaktığı, bunun da daha öncede gezegende su olabileceği yönündeki iddiaları güçlendirdiği kaydedilmişti</span><br />
<br />
<span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: white; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; color: blue; font-family: Helvetica, Verdana, Arial; font-size: xx-small; line-height: 18px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: left; vertical-align: baseline;"><strong style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: transparent; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;">CİHAN<br />
24/01/2012</strong></span></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4788413358160024741.post-48684469820847257032012-01-28T14:05:00.002-08:002012-02-20T13:04:42.147-08:00Kabir ehli dünyadakilerden nasıl haberdar olur?<span class="Apple-style-span" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px;"></span><br />
<div class="post-body entry-content" id="post-body-3637443278626894028" style="font-size: 15px; line-height: 1.4; position: relative; width: 618px;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; position: relative; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-zW3eFdEWM34/TyF4CBwdnEI/AAAAAAAAB30/b10q4GfCd1U/s1600/Kabir+ehli+d%25C3%25BCnyadakilerden+nas%25C4%25B1l+haberdar+olur.jpg" imageanchor="1" style="color: #32aaff; margin-left: auto; margin-right: auto; text-decoration: underline;"><img border="0" height="640" src="http://1.bp.blogspot.com/-zW3eFdEWM34/TyF4CBwdnEI/AAAAAAAAB30/b10q4GfCd1U/s640/Kabir+ehli+d%25C3%25BCnyadakilerden+nas%25C4%25B1l+haberdar+olur.jpg" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; position: relative;" width="564" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="font-size: 12px; text-align: center;">Kabir ehli dünyadakilerden nasıl haberdar olur?</td></tr>
</tbody></table><br />
<br />
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:<br />
<br />
Bir mü'minin ruhu kabzolunduğu vakit, evvelce Allâhü Teâlâ'nın rahmetine ermiş olanlar, (dünyada, müjdeci nasıl sevinçle karşılanırsa öyle karşılayıp) onun yanına toplanırlar. Birbirlerine, "Ona müsaade veriniz, biraz istirahat etsin." derler. Ona az bir zaman mühlet verirler. Sonra onlar -ölülerin ruhları- yanına gelip dünyada bulunan akraba, ahbab ve dostlarından haber sorarlar. O mü'min de, dünyada kalanların iyi hallerinden ve salih amellerinden veyahud, kötü hallerinden ve amellerinden haber verir.<br />
<br />
Onlar (hâlâ dünyada olduğunu zannettikleri), bir adamdan sual ederler. Hâlbuki o adam âhirete gitmiş ve çok sene de geçmiştir. Yeni gelen mü'min onlara "Sizin sorduğunuz kişi benden evvel vefat etti" diye haber verince, onlar vaziyeti (onun hatimesinin/sonunun kötü olduğunu) anlayarak istirçâ ederler; (yani, innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn derler.) İmanın vasıtalarını öğretmediği için onun atasını ve kendisini kötülerler.<br />
<br />
Peygamberimiz (s.a.v.) sonra şöyle buyurdular:<br />
<br />
<a href="http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=4788413358160024741&postID=4868446982084725703" name="more"></a><br />
<br />
"Ey ümmetim, sizin salih amelleriniz, şüphesiz, vefat etmiş olan akraba ve aşiretlerinize bildirilir. Eğer, ameliniz hayır olursa, onlar ferahlanır ve derler ki, "Ey Rabbimiz, bu kimsenin hayır işlemesi, senin fazlın ve rahmetindir, bu kimsenin üzerine nimetini tamamla ve o kimsenin, ruhunu o nimet üzere al." diye duâ ederler.<br />
Kötü ameller bildirildiği zaman, âhirette olanlar hüzün ve keder duyarlar ve Ey Rabbimiz, bu kimseyi, razı olduğun ve onu sana yaklaştıracak salih amellere muvaffak buyur." diyerek niyazda bulunurlar.<br />
<br />
Ameller Pazartesi ve Perşembe günleri Allâhü Teâlâ'ya, Cuma günü de peygamberlere, dede ve ninelere arzolunur. Onlar, hayattaki nesillerinin yaptıkları hayırlı amellere sevinirler ve yüzlerinin aklığı ve parlaklığı artar. Allâh'dan korkunuz ve ölülerinize eziyet etmeyiniz.<br />
<div style="clear: both;"></div></div><div class="OB_default" id="outbrain_widget_0" style="display: block;"><div class="div-wrapper" id="outbrain_container_0_stripBox" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; clear: both; direction: ltr; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: left; vertical-align: middle;"><div class="voterDiv" id="OutbrainVoterDiv_0_stripBox" style="display: block;"><div style="clear: both;"><div class="outbrain_stripBox_template" id="recommendationsFieldset_0_stripBox" style="display: block;"><div class="strip-like" style="font-size: 14px; font-weight: bold; height: 20px; line-height: 16px; padding-bottom: 4px;">okuyucularımız ... de sever</div></div></div></div></div></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4788413358160024741.post-88175949512778073492012-01-28T14:04:00.002-08:002012-02-20T07:20:46.972-08:00Öfke Şeytandandır<span class="Apple-style-span" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px;"></span><br />
<div class="post-body entry-content" id="post-body-3019145605150241381" style="font-size: 15px; line-height: 1.4; position: relative; width: 618px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq4NRhlbeuv_-qLCfZhsKJgSxZe4P0qfoFL_cCDvkVObhk-UVE9PuFmM_a3ilHYUodxKDA3N3qxaalD2QDOPH7Py04ylyyWYopvmFKTG9Orn_2ye7GA5Lnppi13wt_-vWqqrx9W7trKMpz/s1600/%25C3%2596fke+%25C5%259Eeytandand%25C4%25B1r.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq4NRhlbeuv_-qLCfZhsKJgSxZe4P0qfoFL_cCDvkVObhk-UVE9PuFmM_a3ilHYUodxKDA3N3qxaalD2QDOPH7Py04ylyyWYopvmFKTG9Orn_2ye7GA5Lnppi13wt_-vWqqrx9W7trKMpz/s1600/%25C3%2596fke+%25C5%259Eeytandand%25C4%25B1r.jpg" /></a></div><br />
<br />
Kötü bir ahlâk olan öfke, külün altındaki köz gibi kalbde saklı olan bir ateştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ümmetine bu kötü ahlaktan sakınmalarını emredip buyurdular:<br />
<br />
• "Öfkelenmekten sakının. Zira öfke, âdemoğlunun kalbinde ateş yakar. Öfkelenen birini görmez misiniz; gözleri nasıl kızarır, şah damarları nasıl şişer? Biriniz öfkeleneceğini hissettiği zaman ya uzansın veya vücudunu yere değdirsin."<br />
<br />
• "Sizden bazıları çabuk öfkelenir ve çabuk sakinleşir. Yani biri diğeriyle denk olur.<br />
Bazıları da geç öfkelenir ve geç sakinleşir. Yine biri diğeriyle denk olur. Fakat sizin en hayırlınız geç öfkelenen ve çabuk sakinleşendir. En şerliniz de çabuk öfkelenen ve geç sakinleşendir."<br />
<a href="http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=4788413358160024741&postID=8817594951277807349" name="more"></a><br />
<br />
• "Kim istediği takdirde (gücü yettiği hâlde) gerçekleştirebileceği bir öfkesini yenerse, Allah kıyamet gününde onun kalbini rızâsı ile doldurur."<br />
<br />
Ömer bin Abdülaziz (rh.) bir gün bir sarhoş gördü. Adamı yakalayıp cezalandırmak isteyince sarhoş kendisine sövdü. Ömer bin Abdülaziz bırakıp geri döndü. Yanındakiler "Ey mü'minlerin emiri! Adam size sövünce siz onu bırakıp döndünüz." dediler. "Bıraktım, çünkü o, bana sövmekle beni öfkelendirdi. Şayet ben onu cezalandırmış olsa idim, nefsimin öfkesinden dolayı onu cezalandırmış olurdum. Bir Müslümanı nefsim için cezalandırmak istemedim." dedi.<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="clear: both;"></div></div><div class="OB_default" id="outbrain_widget_0" style="display: block;"><div class="div-wrapper" id="outbrain_container_0_stripBox" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; clear: both; direction: ltr; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: left; vertical-align: middle;"><div class="voterDiv" id="OutbrainVoterDiv_0_stripBox" style="display: block;"><div style="clear: both;"><div class="outbrain_stripBox_template" id="recommendationsFieldset_0_stripBox" style="display: block;"><div class="strip-like" style="font-size: 14px; font-weight: bold; height: 20px; line-height: 16px; padding-bottom: 4px;">okuyucularımız ... de sever</div></div></div></div></div></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4788413358160024741.post-42618311959802834952012-01-28T14:03:00.002-08:002012-02-20T07:20:53.905-08:00Mü'mine Cimrilik Yakışmaz<span class="Apple-style-span" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px;"></span><br />
<div class="post-body entry-content" id="post-body-4452006698229443888" style="font-size: 15px; line-height: 1.4; position: relative; width: 618px;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; position: relative; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-aVwdMB1vNUM/TyF_WKkULmI/AAAAAAAAB4M/MZwfsQptE3w/s1600/M%C3%BC'mine+Cimrilik+Yak%C4%B1%C5%9Fmaz.jpg" imageanchor="1" style="color: #32aaff; margin-left: auto; margin-right: auto; text-decoration: underline;"><img border="0" height="640" src="http://4.bp.blogspot.com/-aVwdMB1vNUM/TyF_WKkULmI/AAAAAAAAB4M/MZwfsQptE3w/s640/M%C3%BC'mine+Cimrilik+Yak%C4%B1%C5%9Fmaz.jpg" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; position: relative;" width="564" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="font-size: 12px; text-align: center;">Mü'mine Cimrilik Yakışmaz</td></tr>
</tbody></table><br />
<br />
<br />
Cimrilik, malı (zekat ve sadaka olarak) harcanması gereken yerlere harcamamaktır. Bunun aksi ise israf olup o da malı icab eden yerlerin haricine sarf etmektir. Bu ikisi de kötü ahlâktandır. Doğru olan her hususta itidali; orta yolu tutmaktır. Ayet-i celılede -meâlen- <b>"Hem elini bağlayıp boynuna asma, hem de onu büsbütün açıp saçma ki pişman olur, açık kalırsın."</b> (Isrâ Sûresi, âyet 29) Buyurulmuştur.<br />
<br />
Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) yanında bir kadını medhederek "<b>Çok namaz kılar, çok oruç tutar, lâkin biraz cimridir."</b> dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) <b>"Öyle ise hayrı nedir?"</b>buyurdular.<br />
<br />
Yolları farklı olsa da cimriliğin ve israfın sonu fakirlik ve hüzündür. Malını harcaması gereken yere sarfetmeyen, vermeyen cimri ile mal bulamadığından sarfedemeyen fakir arasında hiçbir fark yoktur. Belki cimrinin hali daha fena olup onda hem malı kaybetme korkusu hem de mahrumiyet korkusu bulunur.<br />
Cimrilik, nefsin hastalıklarındandır. Bir kimsenin mal sevgisi arttıkça hırsı da artar. Çok kere bu onu şuhha (aşırı cimriliğe) götürür. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) <b>"Sizi şuh (cimriliğin aşırı olanın)dan sakındırırım. O, sizden önce nicelerini helak etmiş, kan dökmeğe, Allah'ın haramlarını helâl saymağa götürmüş ve mal sebebiyle akrabalık bağlarını kesmeğe sevketmiştir." </b>buyurdular.<br />
<br />
Evliyadan Muhammed bin Münkedir<b> "Allâhü Teâlâ bir kavme kötülük murâd ettiğinde onların en şerlilerini emir sahibi/idareci kılar, mallarını da cimrilerinin eline verir."</b>buyurdu.<br />
Hikmet sahipleri dediler ki: <b>"İnsanların en hayırlısı; en cömerd olan, öfkelendiğinde vakarını muhafaza eden, konuştuğunda acele etmeden söyleyen, yükseldiğinde tevazu gösteren ve bütün akrabalarına şefkatli olandır."</b><br />
Cimrinin malına, düşmanı varis olur. Merhamet etmeyene, merhamet etmeyecek musallat kılınır.<br />
Cimrilik sadece malda olmaz. Umumun/genelin menfaatine sebep olabilecek ilim, sıhhat, makam gibi her şeyde cimrilik olur. Kendisine verileni Allah'ın hayır yoluna ve insanların faydasına sarfetmeyen, cimridir.<br />
<div style="clear: both;"></div></div><div class="OB_default" id="outbrain_widget_0" style="display: block;"><div class="div-wrapper" id="outbrain_container_0_stripBox" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; clear: both; direction: ltr; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: left; vertical-align: middle;"><div class="voterDiv" id="OutbrainVoterDiv_0_stripBox" style="display: block;"><div style="clear: both;"><div class="outbrain_stripBox_template" id="recommendationsFieldset_0_stripBox" style="display: block;"><div class="strip-like" style="font-size: 14px; font-weight: bold; height: 20px; line-height: 16px; padding-bottom: 4px;">okuyucularımız ... de sever</div></div></div></div></div></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4788413358160024741.post-60045032774362726882012-01-28T14:00:00.002-08:002012-02-20T07:21:01.154-08:00Kötü Alimler<span class="Apple-style-span" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 18px;"></span><br />
<div class="post-body entry-content" id="post-body-87727295568528213" style="font-size: 15px; line-height: 1.4; position: relative; width: 618px;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; position: relative; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-MCKUW8qrcGQ/TyGJsm1r7CI/AAAAAAAAB4Y/A72wtQQY9JQ/s1600/K%C3%B6t%C3%BC+Alimler.jpg" imageanchor="1" style="color: #32aaff; margin-left: auto; margin-right: auto; text-decoration: underline;"><img border="0" height="640" src="http://4.bp.blogspot.com/-MCKUW8qrcGQ/TyGJsm1r7CI/AAAAAAAAB4Y/A72wtQQY9JQ/s640/K%C3%B6t%C3%BC+Alimler.jpg" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; position: relative;" width="564" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="font-size: 12px; text-align: center;">Kötü Alimler</td></tr>
</tbody></table><br />
<br />
Âlimlerin dünyâya muhabbet ve rağbetleri, onların güzel yüzleri üzerine bir lekedir. Her ne kadar onlardan insanlar için faydalar hâsıl olsa da ilimleri kendi haklarında faydalı olmaz. Onlar vasıtasıyla dîn takviye olsa da buna i'tibar yoktur. Çünkü takviye zaman zaman bazı facirlerden ve dîni inançları zayıf, gevşeklerden de hâsıl olur. Peygamberlerin Efendisi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:<b> "Muhakkak Allâhü Teâlâ bu dîni fâcir bir kişi ile de takviye eder."</b> Onlar fâris taşı gibidir. Demir veya düz bir şey ona bitiştirilse altın olur. Ama o, taş olarak kalır...<br />
<br />
<a href="http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=4788413358160024741&postID=6004503277436272688" name="more"></a><br />
<br />
... Şüphesiz bu ilim, onlar hakkında zararlıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)<b> "Kıyamet günü insanların azabı en şiddetli olanı Allâhü Teâlâ'nın, ilmiyle menfaatlendirmediği âlimdir."</b> buyurmuşlardır. Çünkü o ilimlerle onların aleyhlerine delil tamamlanmış oldu. Nasıl zararlı olmaz? Onlar Allah katında eşyanın en azîzi ve varlıkların en şereflisi olan ilmi, alçak dünyâ malı, makamı ve dostları için vesîle yaptılar. Halbuki Allah katında dünyâ alçak, hakir ve mahlukâtın en çok buğzolunanıdır...<br />
<br />
Ders okutmak ve fetva vermek, ancak Allâhü Teâlâ'nın rızası için olursa ve makam ve mevki sevgisinden, mal ve mertebe elde etme hırsından uzak olursa fayda verir. Bunlardan uzak olduğunun alâmeti ise dünyâdan yüz çevirmek ve ona rağbet etmemektir....<br />
<br />
Büyüklerden biri şeytanı, insanlara vesvese vermeyi ve onları saptırmayı bırakmış, oturuyor gördü. Ona, böyle rahat oturmasının sırrını sordu. Mel'un şöyle dedi: <b>"Bu zamandaki kötü âlimler bana işimde çok büyük yardım ediyorlar ve (insanları) saptırmayı benim adıma işliyorlar, benim başımı rahatlatıyorlar."</b><br />
<b><br />
</b><br />
Hakikat, şu zamanda din işlerinde vâki olan her za'fiyet ve gevşeklik ve dinin yayılmasında ve takviyesinde zuhur eden her gevşeklik ancak kötü âlimlerin uğursuzluğundan ve niyetlerinin bozuk olmasındandır. Evet, eğer âlimler dünyâdan yüz çevirselerdi, makam ve mevki sevgisinden, mal ve mertebe elde etme hırsından kendilerini kurtarmış olsalardı, onlar âhiret âlimlerinden ve enbiyânın-aleyhimü's-salevâtü ve't-teslîmât- vârislerinden olurlardı. Çünkü onlar mahlûkatın en faziletlisidir.<br />
<br />
(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbani 1/33)<br />
<div style="clear: both;"></div></div><div class="OB_default" id="outbrain_widget_0" style="display: block;"><div class="div-wrapper" id="outbrain_container_0_stripBox" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; clear: both; direction: ltr; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: left; vertical-align: middle;"><div class="voterDiv" id="OutbrainVoterDiv_0_stripBox" style="display: block;"><div style="clear: both;"><div class="outbrain_stripBox_template" id="recommendationsFieldset_0_stripBox" style="display: block;"><div class="strip-like" style="font-size: 14px; font-weight: bold; height: 20px; line-height: 16px; padding-bottom: 4px;">okuyucularımız ... de sever</div></div></div></div></div></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4788413358160024741.post-902015374206240892012-01-20T06:00:00.001-08:002012-01-20T06:00:29.873-08:00İslam Alimi Kılığındaki İyi Yetiştirilmiş Bir Yahudi Ajanı: Muhammed Esed<span class="Apple-style-span" style="background-color: white; color: #333333; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px;"></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; position: relative; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-VsTT2f_-3FI/TxBQkvL08CI/AAAAAAAABsQ/XnajAKSUu-8/s1600/%25C4%25B0slam+Alimi+K%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1ndaki+%25C4%25B0yi+Yeti%25C5%259Ftirilmi%25C5%259F+Bir+Yahudi+Ajan%25C4%25B1+Muhammed+Esed.jpg" imageanchor="1" style="color: #32aaff; margin-left: auto; margin-right: auto; text-decoration: underline;"><img border="0" height="640" src="http://4.bp.blogspot.com/-VsTT2f_-3FI/TxBQkvL08CI/AAAAAAAABsQ/XnajAKSUu-8/s640/%25C4%25B0slam+Alimi+K%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1ndaki+%25C4%25B0yi+Yeti%25C5%259Ftirilmi%25C5%259F+Bir+Yahudi+Ajan%25C4%25B1+Muhammed+Esed.jpg" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; position: relative;" width="564" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="font-size: 12px; text-align: center;">İslam Alimi Kılığındaki İyi Yetiştirilmiş Bir Yahudi Ajanı: Muhammed Esed</td></tr>
</tbody></table><br />
<br />
Henüz 13 yaşına geldiğinde ibraniceyi ana dili gibi bilen, Tevrat'ı ve diğer yahudi kitaplarını rahatça okuyabilen.. Hiç durmadan Müslüman diyarlarını gezen ve nihayet Müslüman olduğunu açıklayan Muhammed Esed kimdir? Müslümanlığı samimi midir?<br />
<br />
İyi yetiştirilmiş bir Yahudi ajanı mıdır?<br />
<br />
Zekat farzını inkar etmiş midir?<br />
<br />
Yahudi ve Hıristiyanların da müslüman/cennetlik olduklarını iddia etmiş midir?<br />
<br />
Mason Muhammed Abduh'u öve öve göklere çıkartmış mıdır? Abduh da Yahudi ve Hıristiyanları cennetlik ilan etmiş midir?<br />
<br />
Dinler arası diyalog tuzağını tâ bin dokuz yüzlerin başında bu özel yetiştirilmiş ajanlar/masonlar mı kurmuştur?<br />
<br />
Abduh için "üstadım" diyen ve "Müslüman İsevi" diye saçma sapan bir tabir uyduran Deliüzzaman Said-i Nursi bu ekibin içinde midir?<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: right;"><br />
</div>Ali Eren Hocaefendi'nin Arifan Dergisi'nde yayınlanan yazısından okuyoruz;<br />
-----<br />
<br />
<br />
<a href="http://www.blogger.com/post-create.g?blogID=4788413358160024741" name="more"></a><br />
<br />
<br />
<b>"Kur’an Mesajı”</b> isimli eser Muhammed Esed’e ait. Eser hakkında bilgi vermeden önce, kısaca eserin sahibini tanıyalım.<br />
<br />
Yahudi bir ailenin çocuğu olan Muhammed Esed, Ukrayna’nın Lvov şehrinde 1900 yılında doğdu. Anne tarafından dedesi bir Yahudi hahamı idi. Ailesinden husûsi bir Yahudilik eğitimi aldı.<br />
<br />
Öyle ki, 13 yaşında İbrâniceyi su gibi biliyor, Tevratı ve Yahudiliğe ait diğer kitapları rahatça okuyordu.<br />
Esed 14 yaşındayken âile Viyana'dadır. 20 yaşına gelen Esed, Viyana’yı terk ederek Prag’a, oradan da Berlin’e geçer. Orada film yönetmenliği ve senaristlik yapar. United Telegrabt adlı ajansta muhabir olur.<br />
<br />
Dayısının daveti üzerine âni bir kararla Kudüs’e gider. Oradayken, birçok gazeteyle yazışma sonucu, Frankfurter Allgemeine Zeitung’un, Yakındoğu muhabiri olur.<br />
<br />
Derken, Kudüs’ten Kâhire’ye gider. 23 yaşında tekrar Kudüs’e döner. Oradan Amman’a geçer. Amman’da Emir Abdullah ve danışmanı Rıza Tevfik’le tanışır. <b>Rıza Tevfik</b>, Sultan Abdülhamid’e karşı çıkanlardan olup meşhur masonlardandır.<br />
<br />
Oradan Şam’a geçer. Devamla Bursa, İstanbul, Sofya, Belgrat üzerinden Frankfurt’a gider. Berlin’e gidiş gelişleri olur.<br />
<br />
24 yaşındayken, Frankfurter Allgemeine Zeitung tarafından tekrar Doğu’ya gönderilir. Port Said üzerinden Kâhire’ye geçer. Ezher şeyhi<b> Mustafa Merâğî</b> ile tanışır. O senelerde Ezher Üniversitesi’nin kâmilen masonların elinde olduğunu hatırlatalım.<br />
<br />
Kâhire’den Ürdün’e geçer. Birkaç kere Şam, Trablus, Beyrut arasında gidip gelmeleri olur. Sonra İran’a, Kürdistan’a ve Afganistan’a gider. (Burada kullandığımız “Kürdistan” kelimesi lütfen yadırganmasın. Çünkü, bu kelime bize ait değildir. Kendisinden bahsedeceğimiz eser, İşaret Yayınları tarafından 1999’da basılmış olup, Yeni Şafak Gazetesi tarafından okuyucularına verilmiştir. Eserin önsözünde Muhammed Esed hakkında bilgi verilmiş. “Kürdistan” kelimesi de orada geçiyor. Biz de orada okuduğumuzu olduğu gibi aktarıyoruz.)<br />
<br />
Esed 26 yaşındadır. Herat, Merv, Semerkant, Buhâra ve Taşkent üzerinden Moskova’ya gider. Oradan da Avrupa’ya geçer ve evlenir. Berlin’e yerleşir. Çalıştığı gazeteden ayrılır ve yeni gazetelerle anlaşır. Bu sıralarda karısıyla beraber müslüman olduğunu açıklarlar. 27 yaşında karısıyla beraber yine seyahata çıkar, fakat bu sefer hacca giderler.<br />
<br />
Karısı bilinmeyen bir sebeple Mekke’de ölür. Aynı yıl Kral Abdülaziz ile tanışır. Orada tekrar evlenir ve Medine’ye yerleşir. Burada tarih ve tefsir çalışmasına başlar. Arabistan’da ancak 32 yaşına yani 1932’ye kadar kalır. Daha fazla Arabistan’da kalmaz. Devamlı gezer. Afrika’da Şeyh Sünûsî ile de tanışır.<br />
<br />
Pakistan’a gider. Orada Cinnah ve İkbal ile tanışır. 47 yaşındayken Pakistan Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dâiresi Başkanı ve İslâmî Tecdid Kurulu üyesi olur. Tecdid husûsunda araştırma ve çalışmalarda bulunur.<br />
<br />
Buraya bir mim koyalım ve “Tecdid”in ne demek olduğunu hatırlayalım. “Tecdid” yenilemek demektir, “Müceddid” de yenileyici/yenileyen…<br />
<br />
Hadisi şerifte haber verildiğine göre, “Hazreti Allah (Celle celalühü) her yüz senede bir müceddid/yenileyici göndererek onlar vasıtasıyla dinini yeniler.”<br />
<br />
Peki din/İslâm zamanla eskimiş olmakta mıdır ki, yenilensin?<br />
Tabi ki hayır… Din, orjinal haliyle durmaktadır.<br />
<br />
Gerçi dîne art niyetli kimseler tarafından zaman zaman bazı ilave ve eklemeler yapılmaya çalışılmıştır. Fakat, Peygamberimiz’in haber verdiği gibi, “Hazreti Allah (Celle celalühü) her yüz senede bir müceddid/yenileyici göndererek onlar vasıtasıyla dinini yeniler; aslî haline döndürür.”<br />
<br />
Tarihte bu mukaddes vazifeyi yerine getiren birçok zevât olmuştur. Bunların en çok tanınanı İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhu) Hazretleri’dir ki, kendileri “İkinci Binin Yenileyicisi” olarak anılırlar.<br />
<br />
Bir de ikinci tip müceddidler vardır ki, başlangıcı çok eskilere dayanmaz. Bunlar, uzun müddet İngiliz idaresi altında kalan Hindistan ve Pakistan’da kendilerine göre, daha doğrusu İngiliz arzusuna göre bir hareket başlatmışlar, tesirleri nispeten başka ülkelere de yayılmıştır. Bunlar da tecdid yaptıklarını söylüyorlar. Fakat bunların peşinde koştukları tecdid, daha başka bir tecdid. Diyorlar ki, “İslâm şimdiye kadar yanlış anlaşıldı. Biz İslâm’ı yeni bir bakış açısıyla ele alıp yenileyeceğiz.” Onlara da işte bu mânâda “Tecdidciler/yenilikçiler” deniliyor.<br />
<br />
Bu zevât, dînin asliyetini muhafaza mânâsında değil, eski köye yeni âdet getirmek mânâsında yenilikçidir. Bunlara göre din bozulmak şöyle dursun, hiç doğru anlaşılmamış ki. Onun için dini yeni bir anlayışla ele alacak ve aslî vaziyetine getirecekler.(!)<br />
<br />
İşte bunun için, bunlara da “Tecdidci/ yenilikçi” deniliyor. Aslında bunlara verilecek doğru isim, “Tecdidci/ yenilikçi” değil “Reformcu” olmalıdır.<br />
<br />
Muhammed Esed’i tanımaya devam edelim:<br />
<br />
Pakistan Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dâiresi Başkanı ve İslâmî Tecdid Kurulu üyesi olan ve Tecdid husûsunda araştırma ve çalışmalarda bulunan Esed, 1952’de Pakistan’ı Birleşmiş Milletler’de temsil etmek üzere New York’a gider. Kısa bir müddet sonra bu vazifesinden ayrılır ve eser yazmaya başlar. Son senelerini de, yazımıza konu olan Kur’an Mesajı isimli eserini yazmaya hasreder. Ve nihâyet 1992’de İspanya’da 92 yaşında ölür.<br />
<br />
Esed’in Suudi Arabistan’da evlendiği karısı ne oldu? Ondan çocukları oldu mu? Gittiği yerlere onu da götürdü mü? Yoksa karısı öldü veya boşandı mı? Bilmiyoruz. Kitabın, babası ile kız kardeşinin toplama kampında öldüğünü bildiren önsözü, karısı hakkında son senelerini nerede geçirdiği hakkında hiç bilgi vermiyor.<br />
<br />
<br />
Değerli okuyucular! Muhammed Esed’in ilk gençlik yıllarından itibaren yaptığı uluslararası seyahatlar size de enteresan gelmiyor mu? Şu yapılan yolculuklara bakın: Önce Prag, Berlin, oradan taa Kudüs…<br />
Sonra Kahire…<br />
<br />
Henüz 23 yaşındayken tekrar Kudüs. Devamla Amman, Şam, ondan sonra ver elini Bursa Oradan İstanbul, Sofya, Belgrat, Frangfurt, Berlin… Tekrar Kâhire, Ürdün Yaş henüz 24… Bu arada Şam, Trablus, Beyrut arasında gidip gelmeler…<br />
<br />
Yaş 26: Herat, Merv, Semerkant, Buhâra, Taşkent ve Moskova üzerinden Berlin…<br />
Bundan sonra müslüman oluyor ve hacca gidiyor… Mekke, Medine… 32 yaşına kadar Suudi Arabistan…<br />
Orada bu kadar kalmak fazla. Durmak yok… Afrika, sonra Pakistan… Daha sonra Pakistan adına vazifeli gittiği için New York’u saymıyoruz…<br />
<br />
<b>Esed, hayatının baharında ve en cevval olduğu yaşta, öyle uzun yolculuklar yapmış ki, bu türlüsü Seyyâh-ı Âlem, Evliyâ Çelebi’ye bile nasip olmamış.</b><br />
<br />
<b>Buna para dayanır mı? Kaldi ki, Esed o yaşlarda uzun seneler çalışıp bol para biriktiren biri değil ki, bu uzun yolculuklarda onları harcayabilsin... Neredeyse bütün İslâm âlemini kaplayacak olan böyle bir yolculuk, merak ve heves gibi bir kelimeyle izah edilebilir mi? Mümkün değil! Bunu, olsa olsa bir dava adamı yapabilir… Bir kimse kendini bir davaya adamış olmalı ki, böyle uzun ve yorucu yolculukları göze alabilsin.</b><br />
<br />
Peki, Muhammed Esed buna niçin katlanmış olabilir? Müslümanlık uğruna mı?<br />
<br />
Olamaz!.. Çünkü o yaşlarda henüz müslüman değildir. Kaldı ki, müslümanlık adına da böyle oradan oraya bir yolculuğu ihtiyaç yoktur. Evet, bazı İslâm büyükleri din uğrunda uzun yolculuklar yapmışlardır ama, oradan oraya gezip durmamış, gittikleri yerlerde sebat edip hizmet etmişlerdir.<br />
<br />
Esed’in yolculuğunun enteresan tarafı, onun bir yerde durmayıp müfettiş gibi oradan oraya gezmesidir. Hani insanın aklına gelmiyor değil: <b>Bu zat bir Yahudi hahamının torunudur ve çocukluğunda âilesinden sıkı bir Yahudi eğitimi almıştır.</b> <b>Yoksa diyor insan, bu genci iyice yetiştirip İslâm âlemine husûsi mi gönderdiler?</b><br />
<br />
Bir de bakıyoruz ki, gençlik yıllarının sonunda, olgunluğa adım attığında müslüman olmuş. Fakat seyahata devam. Bu sefer İslâm’ın merkezine, Mekke’ye…<br />
<br />
Değerli okuyucular!<br />
“Sonradan müslüman oldu.” görülen niceleri var ki, aslında müslüman olmadığı halde öyle görünmüşler. Müslüman görünmeye mecburdur, çünkü vazifelidir. Esed’in müslüman olmadan yaptığı yolculuklar, insanın aklına böyle şeyler getiriyor. Sanki İslâm âlemine husûsi gönderilmiş… Ama öyle olsa bile, Esed nihâyet müslüman olmuş. Ondan sonrasını fazla düşünmeye lüzum yok.<br />
<br />
Acaba yok mu? O hatadan sâlim mi? Yani Esed, masum mu? Peygamberler gibi, mânen korunma gibi bir zırh içersinde olmadığına göre, onun da art niyetli olması ihitimâli var mı, yok mu?<br />
<br />
Akla, “B<b>u zatın Müslümanlığı samimi mi, değil mi?</b>” şeklinde bir soru gelirse ne yapacağız?<br />
Günaha girdiğimizi düşünerek, git kör şeytan, bana vesvese verme mi diyeceğiz?<br />
Galiba bunların hiç birine lüzum yok. “<b>Âinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz</b>” denilmemiş mi?<br />
Öyleyse gelin biz de öyle yapalım. Esed’in işine bakalım.<br />
İyi ama işini bilmiyoruz ki!<br />
<br />
Efendim, ortada 1400 sahifelik koskocaman bir eseri var: <b>Kur’an Mesajı Meâl-Tefsir…</b><br />
Eserine bakıp eser sahibi hakkında yani Muhammed Esed hakkında karar vermek mümkün…<br />
<br />
Çünkü meşhur sözdür: İnsan ölürse kalır eseri, eşek ölürse kalır semeri…<br />
<br />
Evet, öyle yapacağız. Eserine bakacağız. Ama maalesef bu yazıda olamayacak. Nasipse daha sonra… Bakalım, Muhammed Esed, Kur’an Mesajı isimli Meâl-Tefsir’inde neler yazmış…<br />
<br />
Doğru şeyler mi yazmış, yoksa yanlış mı? Yanlışlar varsa, bile bile mi yapmış, yoksa hata ile mi?<br />
Eserinde doğrular bulursak seviniriz. Eğer yanlış şeyler bulursak, bunun bilmeden, hata ile yapıldığını kabul etmemiz maalesef mümkün olmayacaktır. Çünkü ilmi kâfi gelmeyen bir kimsenin Kur’an hakkında kalem oynatmaması icap eder ve Esed bunu bilecek mevkidedir. Kaldı ki, biz Muhammed Esed’in çok iyi Arapça bildiğini, biliyoruz.<br />
<br />
Bu takdirde, eserinde ya büyük hatalara düşmemiştir veya düşmüşse bunu bile bile yapmıştır… Kur’an Mesajı Meâl-Tefsir isimli eser hakkındaki değerlendirmemizi inşallah ileride yaparız…<br />
<br />
Ali Eren – Arifan Dergisi<br />
<br />
<br />
**********<br />
(Buradan sonraki kısım Ali Eren Hocaefendi'nin Muhammed Esed hakkındaki diğer yazısıdır.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<b><span style="color: red;">Türkiye'de Buna "Tefsir" diyorlar!</span></b><br />
<br />
Dergimizin geçen sayısında, Muhammed Esed’den bahsetmiş, yazdığı Kur’an Mesajı meal-tefsire işaretle bu hususta zihnimizde tereddütler bulunduğunu kaydetmiştik. Bu yazımızda Muhammed Esed’in, üzerinde tereddütlerimizin bulunduğu adı geçen eserinden bahsedeceğiz.<br />
<br />
Türkiye’de ilk defa 1996’da basılan eserin, o günden bu güne birçok baskıları yapılmış ve birçok kimselere ulaşmıştır. O bakımdan böyle bir eseri tetkik edip değerlendirmek zaten vazife olurdu. Nitekim dikkatini çektiği için bu eseri tetkik niyetiyle ele alan ilk kişi biz değiliz. Daha önce Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Prof. Dr. Suat Yıldırım ve Sayın Ahmet Tekin’in de dikkatini çeken eser, bu zatların da tetkikinden geçmiş ve uzun tenkitlere uğramıştır.<br />
<br />
Nasıl uğramasın ki, daha baştan baskısı bile netâmelidir. Bakın ilk baskısının hikâyesi nasıl:<br />
<br />
<i>“Bu tefsirî-meal, merkezi Mekke’de olan Râbıtatü’l-Âlem’il-İslâmî tarafından, M. Esed’e yazılmak üzere sipariş ediliyor. İlk cildi Cenevre’de basılıyor. Râbıta, Nedvî’nin sekreterinin ve merhum Hasanü’l-Bennâ’nın damadı Dr. Said Ramazan’ın da içinde bulunduğu sekiz kişilik bir heyeti, bu kitabı inceleyip duyurmak ve Avrupa’da dağıtımını sağlamak üzere görevlendiriyor. Heyet, inceleme sonucu, bu kitabın yayılmaması, Müslümanlara dağıtılmaması sonucuna varıyor ve basılan 100.000 adet kitabı hamur olmak üzere kâğıt fabrikasına gönderiyorlar. Bunun için M. Esed’e ödenen paranın da geri istenmesine karar veriyorlar. İslâmî bir kuruluş olan Rabıta’nın basmaktan vazgeçtiği bu kitabı, M. Esed, Dâru’l-Endülüs’te basma yoluna gidiyor.<br />
<br />
Bu hadisenin, bütün safâhatı ile birlikte görgü şahidi Sayın Doç. Dr. Mustafa Bilge, bu yazdıklarımızı te’yide her zaman hazırdır.” </i>(Ahmet Tekin, Kur’an Yolunda Kalem Oynatanlar, s: 170)<br />
<br />
Şimdi böyle bir esere ihtiyatla yaklaşılmaz da ne yapılır. Biz de öyle yaptık ve ihtiyatla göz atmaya başladık. Göz attık ve gördük ki tefsîrî mealde derde devadan başka her şey var…<br />
<br />
Ve şu kanaata vardık: Kitabın üzerinde her ne kadar meal-tefsir yazıyorsa da, buna başka herhangi bir isim verilebilir ama katiyen Kur’an meal ve tefsiri denilmez.<br />
<br />
Aşağıdaki satırları okuduğunuz zaman sizler de bu tesbitimizde ne kadar haklı olduğumuzu göreceksiniz.<br />
<br />
Sahifelerini çevirmeye başlayalım. Önce “Türkçeye çevirinin önsözü”nden başlıyoruz…<br />
Önce bir noktaya işaret etmek isterim: Çeviri kelimesi bana ait değil, kitapta öyle yazıyor. Ben, tercüme kelimesi varken asla çeviri demem, denilmesini de tasvip etmem. Bu sözde meal-tefsir, İngilizce yazılmış. Türkiye’de de İngilizceden Türkçeye tercüme edilmiş.<br />
<br />
Mütercimlerden üç not aktaracağım. Bu kitabı niçin tercüme ettiklerini şöyle anlatıyorlar:<br />
<br />
1- “Bu çeviri çalışmasına bizi yönelten, teşvik eden esas faktör, Muhammed Esed’in İngilizce meâlinin ve bu meâle eklediği geniş açıklama ve notların, çağdaş İslâmî ve Kur’anî kavrayışa getirdiği zengin ve derin katkıdan, Türkiye’deki okuyucuyu da yararlandırma niyetidir.”<br />
<br />
Mütercimlerden öğrenmiş oluyoruz, demek bir de Kur’an’ı çağdaş kavrayış varmış. Nasıl bir şeyse, Muhammed Esed bu çağdaş kavrayışa zengin ve derin katkı yapmış, mütercimler de okuyucuların bu geniş açıklama ve notlardan istifade etmeleri için bu eserin çevirisini yapmışlar…<br />
<br />
2- Meâli şöyle değerlendiriyorlar: “Esed’in sahip olduğu objektif vasıfların ve hâlisâne niyet ve çabaların ürünü olarak ortaya çıkan değerli bir eserdir.”<br />
<br />
Aşağıda, Esed’in gerçekten ne kadar objektif ve ne derece hâlis bir niyete sahip olduğunu (!) görecek ve mütercimlerin okuyucuya ne derece doğru bilgi verdiğini de öğrenmiş olacağız.<br />
<br />
3- Muhammed Esed’in ilmî cihetini izah ederken de, “Arapçaya, üstelik Kur’an Arapçasına hâlâ en yakın dil olan bedevî Arapçasına ana dili ölçüsünde bir vukûfiyet kesbetmiştir” diyor ve Esed’in “Derin İslâmî duyarlığı” olduğunu vurguluyorlar.<br />
<br />
Bunu söyleyen mütercimler, inanılması güç ama, Kur’an Arapçasını ana dili gibi iyi bildiğini söyledikleri ve İslâmî duyarlığının derin olduğunu söyledikleri Muhammed Esed’in, âyetlere mânâ verirken birçok kelimeye kendine göre mânâlar yüklediğini söylüyorlar.<br />
<br />
Esed’in değişik mânâlar verdiği kelimelerden bazıları şunlarmış: Takvâ, kâfir, zekât, cihâd, hanîf, tâğut, hicret, nefs, münafık, gayb, kitab, ehl-i kitab, din, Kur’an <acronym title="vBulletin">vb</acronym>…<br />
<br />
Peki “Derin İslâmî duyarlığı” olan bir kimse, Kur’an’a nasıl kendine göre mânâ verebilir? “Men fessere’l-Kur’ane bi re’yihi fekad kefer” yâni “Kur’anı kendi kafasına göre yorumlayan kâfir olur.” hadisi şerifi ne olacak?<br />
<br />
Ama –mütercimlerin söylediğine göre- Esed vermiş. Vermiş ama olmuş mu? Olmamış; olmaz da zaten. Olsa olsa, bektâşî fıkrasında ki gibi olur. Bektâşîye sormuşlar:<br />
<br />
- Abdestsiz namaz olur mu? Bektâşî:<br />
<br />
- Ben kıldım oldu demiş…<br />
<br />
Bir de Muhammed Esed’in kendi önsözü var. O da, masonluğu artık su götürmez bir gerçek olan Muhammed Abduh için, “Büyük İslam âlimi” diyor. Abduh’a öyle derken, önsözün ikinci satırında Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz hakkında “Peygamber Muhammed” diyor. Hazret yok…<br />
<br />
Bir Müslüman Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) hakkında böyle bir ifade kullanabilir mi?<br />
<br />
Mütercimlerin “Derin İslâmî duyarlığı” olduğunu söylediği yazarın ifadesi işte böyle…<br />
<br />
Kurnaz yazar (!) daha önsözde baklayı ağzından çıkarıyor. Farkında olmadan, bu meâl ve tefsîri yazmaktaki niyetinin ipuçlarını veriyor. Ashâb-ı kirâm’dan bahsederken, onların “İslâm ve müslim kelimelerini herhangi özel bir topluluk veya zümre ile sınırlandırmadığını” söylüyor.<br />
<br />
Bununla ne mi demek istiyor?<br />
<br />
Demek istiyor ki, <b>“İslâm ve müslim kelimeleri sadece islam toplumu için kullanılmaz. Hıristiyan ve yahudiler de müslümandır.” </b>Böyle söylemek istediğini nereden mi anlıyoruz?<br />
<br />
İlerideki sahifelerdeki açık ifadelerinden… <b><span style="color: red;">Muhammed Esed’e göre ehl-i kitab kâfir değil.</span></b>Onlar “Geçmiş vahiylerin izleyicileri.” Önsözde çok doğru bir şey söylüyor, “Kur’an’ın her ibâresini ancak başka yerlerdeki ibârelerle irtibatlandırırsak… Kur’an’ın gerçek anlamını kavrayabiliriz” diyor. Diyor da, ehl-i kitabın kâfir olup olmadığı hususunda bu söylediğini 1350 sahifelik eser boyunca hiç hatırlamıyor, Kur’an’ın her ibâresini başka yerlerdeki ibârelerle irtibatlandırmıyor ve Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’e ve Kur’an’a inanmayan ehl-i kitabın da kurtulacağını söylemek için kırk dereden su getiriyor.<br />
<br />
Değerli okuyucular! Buraya kadar yazımızın girişini yapmış olduk. Şimdi bazı misaller vererek bahsettiğimiz meâl-tefsîri daha yakından tanıtmaya çalışalım.<br />
<br />
1- Yazar, Fâtihanın son iki âyetine şöyle mânâ veriyor: Bizi dosdoğru yola ilet. Nimet bahşettiklerinin yoluna, gadabına uğrayanların ve sapkınlarınkine değil.<br />
<br />
Mânâ tamam. Fakat âyette gadaba uğrayan ve sapkın denilenler kim?<br />
Diğer tefsirler, bunların “hıristiyan ve yahudiler” olduğunu beyan ederken, Esed, bu âyetlerle ilgili verdiği izahta böyle bir bilgiye yer vermiyor. Gadaba uğrayan ve sapkınların yahudi ve hıristiyanlar olduğunu söylemiyor.<br />
<br />
2- Bakara sûresi 43. âyete mânâ verirken, hem zekatı verin emrini “Karşılıksız yardımda bulunun” şeklinde kafasına göre değiştirip, hem de bu mânâ daha uygun olur diyor. <b><span style="color: red;">Oysa böyle bir mânâ kökten yanlış ve zekât farzını ortadan kaldırmaya yöneliktir. </span></b>Zekât başka, karşılıksız yardım başka. Zekât da, sadaka da karşılıksız yardımdır ama zekât farz, sadaka nâfiledir. Zekâtı vermemenin büyük günâhı var, sadaka vermemenin günahı yoktur. Bu yanlış sık sık tekrarlanıyor…<br />
<br />
Şimdi sormayalım mı: Mütercimler, çağdaş İslâmî ve Kur’anî kavrayış vererek okuyucuyu yararlandırmak istediklerini söylüyorlardı. Böyle bir tercümeyle mi yararlandıracaklar acaba?<br />
<br />
Esed’in hâlisâne niyete sahip olduğunu da söylüyorlardı. Halisâne niyet böyle mi oluyor? Esed’in, Kur’an Arapçasına tam vâkıf olduğunu söylüyorlardı. Arapçaya tam vâkıf olan insan, âyete böyle mi mânâ verir? Esed’in Derin İslâmî duyarlık sahibi olduğunu söylüyorlardı. İslâmî duyarlılık dedikleri, zekâta karşılıksız yardım demek midir?<br />
<br />
3- Bakara sûresinin 62. âyetinin mânâsı Esed’in kaleminden şöyle: “Kuşkusuz, (bu ilâhî kelâma) îmân edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü, Rablerinden hak ettikleri mükâfatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.”<br />
<br />
Bu mânâyı vermekle kalmıyor; Dinlerarası Diyalog havârileri ile bazı ehl-i kitab muhiblerinin istediği gibi hareket ediyor yani âyeti istismar etmekten geri durmuyor. Meseleyi kendi isteği doğrultusunda ele almak için İslâm’ı över görünerek bakın 50 nolu dipnotta ne diyor: “Kur’anda birçok kez tekrarlanan yukarıdaki paragraf, (âyet demek istiyor) İslâm’ın temel bir doktrinini inşâ etmektedir. Başka hiçbir itikadda benzeri olmayan bir görüş zenginliği ile, kurtuluş fikri, burada üç şarta bağlanmıştır: Allah’a iman, hesap gününe iman ve hayatta doğru ve yararlı işler yapmak.”<br />
<br />
Müfessirimiz îmanın 6 şartını unutuyor ve âyete kendi kafasından yorum getirerek, kurtuluşu 3 şarta bağlıyor.<br />
<br />
Hatta sadece imanın 6 şartını değil kitabının önsözünde kendi yazdıklarını da unutuyor. Halbuki orada şöyle demişti: “Kur’an’ın her ibâresini ancak başka yerlerdeki ibarelerle irtibatlandırırsak… Kur’an’ın gerçek anlamını kavrayabiliriz”<br />
<br />
Bu durumda Kur’an’ın gerçek anlamını kavrayabilmesi için bu âyeti de başka âyetlerle irtibatlandırması gerekirdi. İrtibatlandırmıyor ve istismar cihetine gidiyor.<br />
<br />
Demek ki onun vazifesi bu. Bizim de kendisine şu soruları sormak hakkımız olsa gerek:<br />
<br />
a- Yahudi inancının takipçileri de Allah’a ve âhiret gününe inanıp doğru ve yararlı işler yapınca cennete gireceklerse, niçin yahudi kalmadınız da ihtiyaç yokken müslüman oldunuz?<br />
<br />
b- Müslüman olmadan önce böyle bir kolaylık(!) olduğunu yani imanın 6 şartını yerine getirmeden, bahsettiğiniz 3 şartla cennete girilebileceğini bilmediğinizi kabul edelim. Sonra öğrenince, “Ben boşuna müslüman olmuşum. Meğer Müslüman olmadan da üç şartla cennete girilebilirmiş” deyip tekrar yahudiliğe döndünüz mü? Dönmedinizse niçin?<br />
<br />
Değerli okuyucular! Yazar, hangi âyette bir İslâm kelimesi veya aynı kökten gelen bir kelime gorse, hemen teyakkuza geçmekte ve âhiret kurtuluşuna erenlerin sadece müslümanlar olmadığını isbat için adeta çırpınmaktadır.<br />
<br />
Nitekim Bakara sûresinin 112. âyetinindeki “Esleme” kelimesinden de işkillenmekte, zihinlere Esleme’den İslam kelimesinin gelmesinden korkarak hemen şöyle bir açıklama yapmak ihtiyacını hissetmektedir:<br />
<br />
“Böylece Kur’an’a göre kurtuluş herhangi bir özel zümreye (müslümanlara demek istiyor) tahsis edilmiş olmayıp Allah’ın birliğini kavrayan, (iman eden demiyor) kendini onun irâdesine teslim eden ve dürüst şekilde yaşamak suretiyle bu ruhsal tercihe pratik bir anlam kazandıran herkese açıktır.”<br />
<br />
Yine öne sürdüğü üç şart. Demek istiyor ki, Allah’ın birliğini kavra, onun irâdesine teslim ol, dürüst yaşa yeter. İlle de müslüman olmak şart değil.<br />
<br />
Allah’ın birliğini kavramak ifadesine dikkat! Bir kimse Allah’ın birliğini kavrar ama iman etmemiş olabilir. Yazarımız Allah’ın birliğine îmân şart demiyor, birliğini kavramayı kâfi görüyor.<br />
<br />
İslâm ve din kelimelerini bir arada kullanmaktan ise köşe bucak kaçıyor. Meselâ Âli İmran sûresinin 19. âyetinin mânâsını hemen hemen herkes bilir. Bu âyetin mânâsı şöyledir: “Allah indinde (hak) din İslâm’dır.”<br />
<br />
Müfessirimiz ise şöyle mânâ veriyor:<br />
<br />
Allah nezdinde tek (hak) din, insanın ona teslimiyetidir. Nerede bir İslâm kelimesi görse, ısrarla mânâyı kıvırıyor ve İslâm dini dememekte diretiyor. Meselâ Âli İmran sûresi 85. âyetin mânâsı şöyledir: “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”<br />
<br />
Âyetin mânâsı, “İslamdan başka bir din ararsa” şeklinde olduğu halde yazarımız “Allah’a teslimiyetten başka bir din ararsa” şeklinde mânâ veriyor.<br />
<br />
Adı “Allah’a teslimiyet” olan bir din mi var? Velhasıl yerimiz bitti yanlışlar bitmedi. Zaten yanlışlar, -hem de bile bile yapılan yanlışlar- yazmakla bitecek gibi değil…<br />
<br />
Ali Eren – Arifan DergisiUnknownnoreply@blogger.com0